RIZA AYDIN
27 Subat 2023 - 10:14 corumumutmedya@gmail.com ![]() RIZA AYDIN UNESCO 2023 YILINI ÂŞIK VEYSEL YILI İLAN ETTİ Bir türkümüz, “kardeşin duymaz eloğlu duyar” der. Âşık Veysel’in de eli, yurdu, köyü kıymetini bildi mi bilmem ama elin oğlu diye bileceğimiz UNESCO bir kadirbilirlik edip 2023 yılını “Âşık Veysel Yılı” ilan etmiş. Adettendir bu yıl, Âşık Veysel yılı dolayısıyla, Veysel’i anlatan yazılar yazılıp, anma toplantıları yapılır. Bu vesile ile bende, Veysel’le ilgili düşüncelerimi öz olarak toparlayıp yazayım istiyorum. Gözleri görmeyen, resmi bir okul eğitimi almamış olan Âşık Veysel’in, nasıl olup da kendi kendini böylesine yetkinleştirdiği benim için hep bir muammaydı. Kafamdaki bu sorunu, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun, “Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi” adlı kitabındaki, “VEVSEL’İN YAŞAM ÖYKÜSÜ” başlıklı bölümdeki Veysel’le yapılan şu konuşma çözdü. O muhabbette Âşık Veysel, geliştiği ortamı şöyle anlatmış: “ Ortaköy’de bir Mustafa Abdal Tekkesi vardı. Yıkıldı sonra, yerine karakol, ortaokul yapıldı. Hasan Baba ve Arapoğlu Derviş Mehmet, babalarıydı bu tekkenin… İkisi de mücerret idi. Mücerret demek, dünya evine girmemiş, avrada uçkur çözmemiş demek... İlmiyle tanınmış kimselerden oluşurdu mücerretler. Üç gün, beş gün bazen bir ay kalırdım tekelerde. En çok Hasan Babayı severdim. Olgun bir insandı. Cömertti.”[1] “… Mustafa Abdal Tekkesinin mücerretleri Hasan Baba ile Arapoğlu Derviş Mehmet, uzun zaman Hacı Bektaş Dergâhına hizmet etmiş, tek kulaklarını deldirip mengüç taktırdıktan sonra, öbür kulaklarını da deldirmek için Kerbela’nın yolunu tutmuşlardı. … Kulaklarında çifte mengüçle Kerbela’dan döndüklerinde, Hacı Bektaş’tan ellerine “İcazet Kâğıdı” verilip Ortaköy’ün Mustafa Abdal Tekkesine mücerret derviş “Baba” olarak atandılar. Biri tekkenin yıkık döküğünü onarmakla uğraştı, diğeri cer[2] yapıp un, bulgur, yarma, yağ, davar topladı. Ünleri, ilimlerinin derinliği az zamanda tüm çevre köylere yayıldı. Ortaköy’ün kadınlarıTekkede hizmetçi durmak için birbirleri ile yarışıyor, kimi Hsan Baba’nın, kimi Derviş Mehmet’in eteğini öpüyordu. Mücerretlerin elini öpüp, köşedeki postınun üstüne ilişti Veysel, Hasan Baba ‘Hatikai Şuhada’ dan bölümlder okuyordu. Ortalık kararıncaya dek, , Hazret-i Ali’nin Hazreti Peygamber’in yaptıklarından, kırklerdan, On İki imamlardan, Hasan, Hüseyin’in başına gelenlerden söz edip, gözyaşı döktüler.”[3] Seyit Kemal Karalioğlu’nun Veysel’le yaptığı bu konuşmadan anladığım kadarıyla Veysel’in eğitimi de olgunlaşması da Ortaköy’deki Mustafa Abdal Tekkesinde olmuş. 1894 doğumlu olan Veysel, 1925’de tekkeler kapatıldığında 31 yaşında. 31 yaş az bir yaş değil, Aşık Veysel 31 yaşına kadar Mustafa Abdal Teknesi’nden bu kültürü almış. Âşık Veysel’in bu anlatımında ki, bazı yerlerin altını çizip, bilince çıkarmak gerekiyor. Hacı Bektaş Dergâhı geleneğinde, dervişlerin kulağını deldirip,“Mengüç” denilen küpe takmak, bir mertebe, yani gelişmişlik seviyesini gösteren merhalelerin işaretidir. Bunu günüz de ki, akademik âlemle kıyaslarsak, dervişin bir mengüç takılmayı hak etmesi, o seviyeye gelmesi, günümüz akademik dilindeki doktora yapmaya denk, çift Mengüç ise profesör olmak gibi bir mertebeye denk geliyor olmalı. Âşık Veysel’in bu anlatımından anlaşıldığına göre, bir dervişin, eline “İcazet Kağıdı verip”, Hacı Bektaş Dergâhından, taşrada ki bir tekkeye yetkili gönderile bilmesi için, dervişin iki kulağını da deldirip, iki mengüçlü olması gerekiyormuş.
Burada merak ettiğim iki sorudan, birinci soru şu: Ortaköy’deki Mustafa Abdal Tekkesinin dervişleri, tekkeler kapatıldıktan sonra acaba ne yapmışlar, nereye gitmişler; bu iki dervişin akıbeti hakkında şimdiye kadar ne bir soru soran olmuş, ne de kimse bunu araştırmış. Soru cevaptan önemlidir derler, ben bu soruyu sorup, araştırılmasını talep ediyorum. Merak ettiğim ikinci soru da şu: 1925’de Dergâhlar ile Tekkeler kapatıldıktan sonra, Âşık Veysel’in bir nevi eğitimini tamamlayıp, yanında staj yaptığı Selman Baba’nın durumu. Benim tesadüfen öğrenip, araştırmaya başlaya kadar, Selman Baba’nın yöreye gelişi hakkın da, Selman Baba’nın Hacı Bektaş Dergâhı kapatıldıktan sonra yöreye yani Emlek bölgesine geldiği gibi yanlış bir bilgi dolaşıyordu. Biz Selman Baba’nın hayatının son dönemlerini yaşadığı, kabrinin de bulunduğu, Meçit Köyünde, Selman Babanın kapı komşusu olan Garip abi ile konuyu konuşurken, Garip Haskül bizi aydınlatan şu bilgileri verdi. Selman Baba, Dergâhlar ile Tekkeler kapatılmadan çok evvel, Hacı Bektaş Dergâhından, Hardal Köyünün yakınında ki Kerim Ali Baba Tekkesine gönderilmiş, yörede sevilen, çok tanınan bir şahsiyet olduğu için, tekkeler kapatılınca Peyik’li Dursun Efendi diye tanın Dursun Özüdoğru, gelip Selman Babı Peyik Köyüne götürmüş. Selman Baba, Peyik Köyün de bir müddet kaldıktan sonra Emlek Kale Köyüne gelmiş. Selman Baba, Kale Köyünde kalırken de, Mecit Köyüne imece usulü ile köylüler bir ev yapıp, Selman Baba’yı Meçit Köyüne getirmişler; Selman Baba hayatının kalan kısmını Meçit Köyünde geçirmiş, kabri de burada. Meçitli, Garip Hasgül’ün bu anlatımları, o güne kadar okuyup, duyduklarımdan tamamen farklıydı. Bu bilgileri teyit etmek için, Peyikli, Dursun Özüdoğru’nun torunları olan hem İbrahim Özüdoğru’yla hem de kardeşi Dursun Özüdoğru’yla konuştum, bu bilgilerin doğru olduğunu, söylediler. Ortaköy ile Hardal köyünün arası 10 kilometre. Demek ki, Selman Baba tekkeler kapatılmadan evvel yöredeymiş, Âşık Veysel ile Selman Baba’nın tekkeler kapatılmadan evvel şahsen tanışıp, tanışmadıklarını bilmiyorum ama birbirlerinden haberli olduklarından emin olabiliriz. Benim burada anlayamadığım ya da merak ettiğim şey şu: Kerim Ali Baba Tekkesinin babası, Selman Bayayı sahiplenip, ona kol kanat geren yöre halkı, aynı şeyi Ortaköy’deki iki baba için niye yapmamışlar. Ortaköy de ki Mustafa Abdal Tekkesinin Babaları olan derviş Hasan Baba ile Arapoğlu Derviş Mehmet’in akıbetlerinin ne olmuş, bunu şimdiye kadar sorup araştıran olmamış. Seyit Kemal Karalioğlu’nun yazısında, Âşık Veysel için, “Alâ’ adlı bir saz şairi ona ustalık etmiş” diye bir cümle var ama “AL” denen o saz şairi hakkında başka hiçbir bilgi verilmemiş. Ha burada unutmadan not edelim ki, Seyit Kemal Karalioğlu, Veysel’in öğrenip alışması için verilen ilk sazının da Mustafa Abdal Tekkesinde geldiğini söylüyor. Bütün bu bilgilerden sonra benim vardığım sonuç şu: Âşık Veysel, hem temel bilgileri hem de kültürünü Ortaköy’deki Mustafa Abdal Tekkesinin Babaları olan, Hasan Baba ile Arapoğlu Derviş Mehmet’ten alıyor. Tekkeler kapatıldığında 31 yalında olan Âşık Veysel, bundan sonra da vakti zamanında Kerim Ali Baba Tekkesinin babası olan Selman Baba’nın yanına gidip gelerek, bu bilgilerini perçinliyor. Bunları görmeden, bu hakikatleri bilmeden, Âşık Veysel’i anlamaya çalışmak, Taptuk Emre’nin Dergâhını bilmeden Yunus Emre’yi anlamaya çalışmak gibi beyhude bir çaba olur. Âşık Veysel’in temelinde Mustafa Abdal Tekkesinde aldığı bilgiler vardır. Bundan dolayı da Âşık Veysel’in deyişlerinde, rafine edilip, damıtılmış bir tekke kültürünün etkileri görülüyor; bu kültürü iyi bilmeyenler, Veysel’in deyişlerindeki bu kültürü görmeye bilirler. Bu yazımı daha fazla uzatmadan, Âşık Veysel’in deyişlerine sinmiş olan bu kültürün etkilerini gösteren bazı deyişlerini – bazı şiirlerini koyarak bitiriyorum. Aşk ile.
KIRK YAŞIMDAN SONRA
Kırk yaşımdan sonra kalbime ilham Erişti Mevlâdan bir ihsan oldu Hakk’ı bilenlere hazırdır her an İnkâr edenlere sır nihan oldu
Varlık nokrasını açık gösterdi İrâde-i cüz’ün eline verdi Hakk’ı bilen her eşyayı Hak gördü Vücudun şehrine o sultan oldu
Sağda solda arşta kürste her yerde Hazırdır münkirin gözünde perde Diyen bilmez bilen demez bir ferde Akıl ermen sırrı bir süphan oldu
Zâhir batın her irenkten görünür Gâni doğar amma gâhi bulunur Nerde baksan orda hazır bulunur Kim demiş hakkında lâmekan oldu
Nuru ile bu âlemi kapladı Âzimdir kerimdir gafurdur adı Sefil Veysel Hak’tan ister muradı Muratlar verecek cömertkân oldu. …..
SAKLARIM GÖZÜNDE GÜZELLİĞİNİ
Saklarım gözümde güzelliğini Her nereye baksam sen varsın orda Kalbimde gizlerim muhabbetini Koymam yabancıyı sen varsın orda
Aşkımın temeli sen bir âlemsin Sevgi muhabbetsin dilde kelâmsın Merhabasın dosttan gelen selamsın Duyarak alırım sen varsın orda
Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar Renklerin içinde nakşını saklar Karanlık geceler aydın şafaklar Uyanır cümle âlem sen varsın orda
Mevcudatta olan kudreti kuvvet Senden hâsıl oldu sen verdin hayat Yoktur senden başka ilanihayet İnanıp kanmışım sen varsın orda
Hu çeker iniler çalınan sazlar Kükremiş dalgalar coşar denizler Güneş doğar perdelenir yıldızlar Saçar kıvılcımlar sen varsın orda
Veysel’i söyleten sen oldun mutlak Gezer daldan dala yorulur ahmak Sen ağaç misali biz dalda yaprak Meyve çekirdeksin sen varsın orda
…….
GÖZ GEZDİRDİM DÖRT KÖŞEYİ ARADIM
Göz gezdirdim dört köşeyi aradım Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar İstersen dünyayı gez adım adım Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
Coşar deli gönül misâl-i derya Mecnun’a sahrada göründü Leyla Gördüğün güzellik hepisi Mevlâ Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
Her nesnede mevcuttur her cesette can Anın için dedik biz ona Cânân Evvel âhir odur onundur ferman Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
Bahar gelir çiçek olur açılır Zaman zaman yağmur olur saçılır Ehl-i aşka mey görünür içilir Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
Neyin ne olacak elde neyin var Karaca’oğlan Dertli Yunus soyum var Mansur’a benzeyen bazı huyum var Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
O cihana sığmaz ondadır cihan O mekâna sığmaz ondadır mekân O devrana sığmaz ondadır devran Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
Hayyam’a görünmüş kadehte meyde Neyzen’e görünmüş kamışta neyde Veysel’e görünür mevcut her şeyde Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar
……
GEZERKEN AKLIMIN EVİNE VARDIM.
Gezerken aklımın evine vardım Akıl gitmiş fikir evde yoğidi Üslubum takındım usula sordum Akılın evinde hırt’hış çoğidi
Akıl bezirgandır gezer getirir Düvazene onu tartar oturur Zihin çeker ambarına götürür Fikir orda hükmü cârı bey idi
Baktım ki gayrete durmaz çalışır Tamah onu görür güler yılışır Kanaatle tamah durmaz sürtüşür Tamah bilmem kimden almış öğüdü
Şehavet[4] tamaha vurunca yıktı Hırs meydana bir velvele bıraktı Sabır hırsın duluğuna bir çaktı Kinle kibir ele aldı ağıdı
Baktım ki yalana geldi dikildi Gerçek geldi yalan kaçtı sıkıldı Ararken gerçekler yalanı buldu Hele görsen orda seyir çoğidi
Yalanı görünce bereket kaçtı Vicdan ile yalan bir kavralaştı Vicdan yalanları çiğnedi geçti Her ana doğurmaz böyle yiğidi
Fikir geldi düzenledi o şarı Döğe döğe barıştırdı onları Kahretti yalanı kovdu dışarı Pişmemişti daha yalan çiğ idi
Bunların hepisi mevcut Veysel’de Yoktur diyeceğim emare elde Çamuruma karışmıştı temelde Sabır bunun cümlesine beğ idi
*
Güzelliğin On Par'etmez
Güzelliğin on par'etmez Bu bendeki âşk olmasa Eylenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kâleme Derdin dermandır yâreme İsmin yayılmaz âleme Âşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun Kurt ile gezerdi Fikir başka baş'k olmasa
Güzel yüzün görülmezdi Bu âşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Âşık ve Maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana âşık olmasa Bir muhabbet ortamında, Âşık Veysel’in bu deyişlerini, bu şiirlerini okuyup, üzerinde muhabbetler etme dileğimle. Aşk iler. Rıza Aydın. 21 Şubat 2023. Kaymak Köyü. [1] Seyit Kemal Karaalioğlu. Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1986, cV. S 532. Kitabın bu bölümünü Fikri KAYA, Sivas, Cumhuriyet Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezinde aktarmış. Benim bu bilgilerden bu tezden dolayı haberim oldu, sora kitaptaki bölümün tümüne eriştim.
X
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen ziyaretçilere aittir.
X
Makaleye hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.
FOTO GALERİ
SON DAKİKA HABERLERİ
|